Özel Arama





Yüregimi eze eze veda ettim sana...

Yüregimi eze eze veda ettim sana...Dilimin ucunda gidisinin hüzünlü türküsü, gözlerimdeyse bitmeyen, bitiremedigim, bitiremedigin askin yarim kalmis öyküsü...Derin bir çizikle kanayan çocuk yanim, bir yerlerde buz gibi donmus kadin yanim ve gelecege dair düslerle geçmisin kaosunda bogulan kaderci bir yasli kadin...Hepsini harmanladim gidisinde, yüregimi eze eze... 

Veda etmedin bana...Biliyorum terketmiyordun sadece kendini alip gidiyordun! Kendini; bir beden ve bir ruhu koyup bir gemiye açiliyordun engin denizlere...Sen sadece kendini götürdügünü zannederken askimin sinirlarindan, benim askimi, aska olan inancimi, dünümü ve yarinimi da yüklenmistin omuzlarina...Nasil çirpindim anlatabilmek için sana. Ama kelimelerin yetersiz kaldigi, bildik herseyin anlamsizlik çarkinda kayboldugu bir hava boslugundaydik...Gözünün yasini görmedim izin vermedin buna...Ama aglayan, hiçkiran, “seni seviyorum” diye defalarca haykiran adamin çigligi silinmedi kulaklarimdan...Kaçisin bostu gülen gözlü adam...Insan herkesten hatta herseyden kaçabilir.Ama kendinden? ? Kaçamadin kendinden tipki kaçamadigim gibi kendimden... 

Hatirladikça güleyim mi aglayayayim mi bilemedigim mesajlarimi çerçeveleyip, hafizamin en ayaydinlik odalarina astim. Neler yazmistim sana...Öfkemi kusmustum bütün birikmisligimle...Kudurmustu öc alma duygum tüm deliligimle...Istiyordum ki çektigim acinin tadi senin de dudaklarina bulassin...Haykirislarim senin sesinde yankilanip kulaklarimda dolassin...Benim bütün deliligime inat bir olgunluk yapismisti sanki yakana...Kirmadim, kiramadim seni...Boyun egmisligin sessiz nidalariyla süslüydü kelimelerin. Sen kaderin önüne katip götürdügü bir adamdin...Raziydin, biliyordun...Oysa ben çocuktum o veda gününde...Elinden en sevdigi, yerine baska hiçbir seyi koyamadigi, kokusu cigerlerine dolmayinca uyuyamadigi oyuncagi alinmis küçük bir kiz çocuguydum...Ninniler söyleyip uyutabilecegim bebegim yoktu – ki o bebek belki aslindi hiç olmamisti! -, gecenin kara kabuslarinda avunabilecegim yumusak bir temas eksilmisti yatagimdan – ki belki ellerim hiç dokunmamisti böyle bir tene-...Ben yalnizligin, en koyu en dipsiz yalnizligin korkusuyla saldirirken silah yapip kelimelerimi sana, sen, sen yürekli adam, sadece askini kalkan yaptin bu deli kadina... 

Ilik sular süzülürken bedenimden gözümden süzülenlerle daha çok islandi tenim...Sendin gözlerimden akan...Içim katilmisti aglamaktan...Yitirmenin ve yitirilmenin ne oldugunu ögrenmistim es zamanli...Suyun beni o her zaman rahatlatan dost sesi, teskin edici temasi da yetmedi gecemin karanligina bir ayisigi katmaya...Gitmistin, kendini alip yanina... 

Günesin altin tepsi silueti çok kez düstü denizin mavi dalgalarina gidisinden sonra...Yakamozlar kucakladi sahil boyunda denize degen ayaklarimi defalarca...Azalir mi diye bekledim yüregimde gidisinin sizisi...Katmerlendi askim günden güne...Mayalandi sensizlik, sensiz gecelerde...Askinin haykiran çigliklari hiç eksilmedi hayatimdan...Bedeninin olmadigi günlerde kelimelerin yetisti beni ümide döndürmeye...”Içimdesin” diyen bir adamin sesi yankilandi hep baska seslerin içinde...Biliyorum askim içindeyim çünkü beni de götürdün yaninda...Sensiz hudutlarda yasayan bir kadin taniyorum ama içi senle dopdolu...Ve bir adam taniyorum kadinin olmadigi bir mekana teslim olan...Ama yalniz degil adam. Kadini da götürdü yüreginde...Askin adi, askin tadi hiç eksilmedi uzayan kisalan ama hep varolan günlerin ve gecelerin akip giden ritminde...Tek bir ruh ikiye bölündü iki ayri bedende...Sen ve ben...Içiçe, çözülmemecesine...Seni Seviyorum, Senin beni sevdigin gibi hem de...Delirir ve delirtircesine...Seviyorum....

0 yorum:

Yorum Gönder