Özel Arama
Bir Pazar Sabahi ÖLÜ Düşlere Otopsi.



Yüregimin devrik hükümdarligi isyanin esigindedir.

Ve artik her seyin boslugunda salinirken,her seyden tanim çikarmaya ve anlam bulmaya zorlanirken yabancilar kolonisidir her bildik yüz..
Bir amaçsizlik yatagina varmaktadir her eylemimle içimde yükselen nehir...
Simdi;
Her yasadigim bir fotograftir... Incelen ve giderek soluklasan her bakista, 
kalbimde bir telas hazirlanir yeni bir yasama............
Yasama ve aska dair gizlerim ayaklandiginda bir özlem parçalar sizlayan yüregimin kapakçiklarini...



Nabiz zorlar, çözerim gözlerimi
kendimle oynadiginim oyunu bitiririm..

Gelmeye çalisirim gittigim yerlerden zordur kendime dönüs, artik bilirim..........
Simdi, gecenin bir vakti, erken ve hesapsiz devinimlerimde inceldigi yerlerden kopmasina izin verdigim bir seyleri baglamaya çalisiyorum... 
Onarilmasi zor yanlarimi anestezik yazilarla uyusturuyorum... 
Herkese bir seylerin açiklamasini yapmaya çalisan ben, herkesin sorunlarinin cevap anahtarlarini çogaltmaya ugrasan ben, anahtarini kaybetmis bir çilingir gibi disaridayim simdi... 
Üsüyorum, sabah günesinin aydinligi ortaya çikariyor karanligimi ve ben karanlikta görebiliyorum ama üsütüyor beni görebildigim her sey... 
Üfledigim zaman geçmisin tozlarini, gelecegin paslari ortaya çikiyor sanki... 
Hiç tanimadigim insanlar hakkinda bildiklerimi, kendime ait bilgisizlige dönüstüren ne??? 
O bir türlü dindiremedigim en derinlere inebilme istegi mi???
Yoksa baskalarinin yasamlarini, asklarini, acilarini paylasirken, bir türlü kendi iç dökümünü kimseye yapamayan kalbim mi???



Nedir, içimi en aciyan yerlerinden mühürleyen?
Nedir insani en yükseklerden kuytulara sürükleyen?
Ve konusur içim, dudagimi isirirken düslerim
''Ask; ihanetine bile ihtiyacim var...
Artik biliyorum... Yoklugunda çogaliyor yokluklar..."



Simdi ben, vaktin agir aksak ivmesinde, bir sigara paketinin arkasina yazmis oldugum imlasi alkollü su satirlari okuyorum

Gözlerimle kursuna dizebilmek için seni, son bir hosçakal issizligini 
yasayabilmek için geldim kapilarina korkma ; içeri girecek degilim sadece kapina asili kalsin istedim dualarim, gözlerim ve tüm düslerim..."Bir "Hosçakal" issizligiyla kalmak nedir bilir misin?......
Bilir misin ardindan kapanan kapilara asili kalan göz bebeklerinin inanilmaz harabeligini?
Tüm anlamlarini kaybetmis bir alfabeyle, "Lütfen" kelimesini kekeleyebilir misin? Defalarca yutkunarak ve direnmeye çabalayarak gözlerini sürüklemeye hazir sele, nasil "Kendine iyi bak" denir bilir misin?
"Sen de" dendiginde çoktan dagilmis yanlarini saklayabilir misin?....
Askin ihanetini bile özleyecek kadar, Aski sevebilir misin?......



Aynaya baktigimda bu sabah, canlanmak için sabirsizlanan bir heykel duruyordu karsimda...

Nedense bu sabah erken basladim içmeye, nedense erken uyandi, içimdeki kozasini kalin ören duygu sinsilesi. Kozasindan çikabilmek için tek kanadini feda etmeye hazir bir kelebek gördüm içimde bu sabah. Ve hatirladim ne kaldiysa dün geceden..
Suskunlugum yeni cinayetler tasarliyordu,
Eski tanidiklar geçiyordu içimden...



Üçüncü tekil sahis olarak, nesnesiz ve kimsesiz kurabildigim tüm cümleler, tek tek yikiliyor iste bu sabah...

Kendimi düelloya davet ettim bu sabah. Senin için düello eden iki erkek, ikisi de benim..

Ikisi de ölecek ve sen gideceksin, ben kalacagim cesedimle, yine gömülecegim içime, kendimi bulamayacak kadar derinlere...
Oysa ne kadar huzurdun, ne kadar bendin, biliyorum belki uzaktin ama o gece uyudugumda suydun, basucumdaydin
Uyandigimda yoktun devrilmisti bardak akmisti su... 
Içimde; bir düsün yükseklerden düsme korkusu...
Okudugun bu darmadagin yazi, darmadagin bir Pazar sabahinda kendime özgü bir sen anlatimidir sadece. Satir aralarinda sakli hiçbir anlam kendimden sakladigim,yüzlesmeye korktugum anlamlari açiklayabilecek kadar cüretkar degil...



Seni özledim sevgilim...
Sana sevgilim dememi yadirgiyor musun sevgilim?
Çocuk yanlarimin kimligini sana gösterebilmek isterdim sevgilim...
Askin ihanetine bile ihtiyacim oldugunu bilebilmeni isterdim
Sevgilim...
Çok eski bir zamanda ailesiz, oyunsuz, saskinligini ve açligini örtbas etmeye çalisan gözleriyle, kimseyle konusmayan, baktigi her seyi anlamaya ve küçük aklina sigdirmaya çalisan bir çocuk varmis. 
Üsümesini ve açligini sicacik düsleriyle örtermis küçük çocuk...
Susarmis susmasina, düsleri büyürmüs, bedeni açliktan küçülürken yine de direnmeye çalisirmis küçük busesinden tasan yaslarina... 
Bir gün düs tacirleri gelmis küçük çocugun büyük sehrine..
Büyük paralar veriyorlarmis büyük düslere...
Açligindan, üsümesinden bitkin düsen küçük çocuk daha fazla dayanamamis. Satmis düslerini... 
Sahip oldugu tek varligini da takas etmis düs tacirleriyle.. 
Aldigi paralarla karnini doyurmus, üstünü örtmüs küçük çocuk. Ama simdi daha çok üsüyormus.
Simdi midesi aç degilse bile içinde bir yerlerde bilemedigi bir yanlari aciyormus tokluk açligindan..



Simdi senden bana kalan ne bir resim ne de yüzünü animsatacak bir hayal biraktin zaman denilen ve senden olan serefsizin isbirligiyle...
Ama sen unuttun mu yoksa sizofren oyununda sürükleyici bir sahne yaratma düsüncesi miydi bilmiyorum...
Seninleyken yap-bozundaki yanlis adlandirmalarina kurban giden soguk benligime ters kaynayan kalbimin alt katindaki eksik çocukluk geçiren mide agrilarim seni hatirlamaya ve yasamaya yetiyor.Onun için ülser krizim 
basladikça sen daha bir sen oluyorsun ruhum tirmiklanirken midem agriyor ve kalbim aldaniyor yine aldatan sana..



Satilik düsün var mi sevgilim?
Bu yazinin ilk harfinden bu yana üç saat geçti. Bu yaziyi yazan parmaklardan kaç ömür geçti, kaç ütopya kendi okyanuslarinda kayboldu sen bilemezsin...
Kaç Eylül' de dirildim daha Mayis'taki cesedimi topraga vermeden. 
Kaç kere bu mevsimde kiyilara vurdum, karasularimin genisliginden..
Yilin en güzel ayi Eylül degil mi sevgilim?
En güzel anin sen oldugun bir mevsimde...



Hikayelerim bittigi zaman, sana çocuklugumu anlatirim... Sikilmayasin ve hüzünlenmeyesin diye baska çocukluklardan mutlu alintilar bile yaparim.
Askin, onurun ve iyi bildigim her seyin, çocukluk kütüphanemdeki kitaplarimda yazili kaldigi zamanlarimi anlatirim sana. O kitaplari okuyarak nasil büyüdügümü, büyüdükçe küçülmenin ne oldugunu anlatirim...
"Çocuklugun bittigi zaman ne anlatacaksin?" diye sorma sevgilim...
Çocuklugum bittigi zaman kendimi terk ederim..



Bu yazi bir pul istemez sevgilim...
Bu Pazar sabahi hissettigim her seyin, bir ana fikir istemedigi gibi... 
Kesif atlaslarinda ikimizi isaretlemeye kalkistigim bu Pazar sabahinda, bildigim tüm gemicileri konuk ettim sana yazdigim bu yaziya... 
Istedim ki baglayabilsinler inceldigi yerden kopmasina izin verdigim onca seyi...
Amacim; en çözülmez dügümde bulusmakti seninle... 
Sonbaharin en inatçi yapragiyla dali gibi...



Simdi uzaktasin
Yasiyorsun kendi sehrin
Surlarinda bosuna bekleme geceni
Bir Pazar sabahi sehrine gelecegim sevgilim
Gözlerimle kursuna dizebilmek için seni....



Artik Pazar degil, sabah da degil...
Kendinden bir seyler çikarmaya çalismanin, en karanlik labirente girme cüreti istedigi, birimi umursanmaz, bir dingin zaman simdi...
Seninle ve kendimle konusmaya basladigim, giderek, tanimadigim insanlara sahitlik yaptigim zamanlarin, tutanaklari bu harfsel cosku. Tahribati yüksek, zaman ayarsiz duygular sana yapmaya çalistigim tarifler. Akan suyun, yatagini buldugunu sanip durgunlasmasi, yatagindan kovulup tekrar çaglamasi bu sezinledigin gel-gitler... 
Aslinda; gidilecek yerin ayni olmasi bu gelmeler...


0 yorum:

Yorum Gönder